Reenkarnasyon ile Biyolojinin Kesiştiği Yer 2. Bölüm

DOĞUM LEKELERİ ve doğum kusurları, neredeyse daima başka özelliklere de sahip olan bir vakanın koşulları içinde ortaya çıkar. Bunların hepsi her vakada bir arada görünmez ve şimdi söz edeceğim vaka çok nadirdir. Vaka, -genellikle ölümünün yaklaştığına inanan yaşlıca- bir kişinin, iyi ebeveynler olacağına inandığı belirli bir çiftin çocuğu olarak tekrar doğma arzusunu açıklamasıyla başlar. Bu kişi ayrıca yeniden doğduğunda bazı fiziksel özelliklerini değiştirme arzusunu da açıklayabilir, böylece yeni yaşamında, örneğin, düztabanlı doğmayacaktır. Bu çeşit öngörüler Alaska’nın Tlingit halkı ve Tibetli lamalar arasında hatırı sayılır sıklıkla görülmektedir. Başka kültürlerden halklar arasında ise, araştırmalarım söz konusu olduğu kadarıyla, nadiren dile getirilirler.
Bir vakanın gelişimindeki bir sonraki özellik, ölen kişinin görünüp belirli bir ailenin çocuğu olarak doğma niyetini açıkladığı bir rüya veya rüyalardır. Bunları, haberci rüyalar olarak isimlendiriyorum. Rüyayı gören kişi genellikle, tekrar doğmaya niyetlendiği bildiren merhumun kullanacağı bebek bedeninin annesi olacak kadındır. Bazen ailenin diğer üyeleri ve hatta arkadaşları böyle bir rüya gördüklerini bildirebilirler. Bu türden rüyalar pek çok kültürde ortaya çıktığı halde, Alaska’nın Tlingit halkı ve Burma vakalarında bariz şekilde göze çarparlar. Bu rüyaların görülme zamanı ise farklı kültürlere göre değişmektedir. Tlingit halkı arasında haberci rüyalar genellikle söz konusu bebeğin doğmasından hemen önce görülür. Burma halkı arasında ise, tam tersine, haberci rüyalar genellikle hep çocuk rahme düşmeden önce görülür. Bu durum, ölen kişiliğin gelişmekte olan embriyoya bağlandığı anda rahme düştüğüne ve artık rüyaları aracılığıyla diğer insanlarla haberleşemeyeceğine ilişkin Budist inançla, en azından Burma’da (şimdi Myanmar olarak biliniyor) örtüşmektedir. Tanınabilir haberci rüyalar Sri Lanka, Amerika Birleşik Devletleri (Kuzey Amerika kabileleri hariç) ve Lübnan’daki vakalarda nadiren görülür. Sri Lanka ve Birleşik Devletlerde, pek az sayıda “aynı aile” vakası vardır, “aynı aile” vakası derken, vakanın süjesinin ve de onun yaşamını sürdüğünü iddia edecek olan kişinin aynı aileye ait olmasını kastediyorum. Bu yüzden, müstakbel anne veya başka bir kişi bu ölen kişi hakkında bir rüya görmüşse, rüyayı gören kişi, rüyasındaki kişiyi tanımayabilir, dolayısıyla da hiçbir şey anlaşılabilir şekilde hatırlanıp haber verilemez. Lübnan’da görüldüğü üzere, bu ülkede ve civar ülkelerde yaşayan Dürziler insanların (Yargı Günü’ne kadar) bedensiz olarak var olamayacaklarına inanmaktadırlar. Onların inanışına göre, ölen kişi tam o anda yeni bir fiziksel bedende yeniden doğar ve rüyalara girip mesaj göndermeye zamanı yoktur.
Haberci rüyaların bir çeşidini ise, ayrılış rüyası dediğim rüyalar oluşturur. Böyle bir rüyada, ölen kişi kendi aile üyelerinden birine görünür ve rüyayı gören kişiye, hangi ailede tekrar doğacağını veya belki de reenkarne olduğunu söyler. Az sayıda vakada, bu suretle nakledilen bilgi, merhumun ailesine bu kişinin reenkarne olacağı söylenen bebeğin yerini belirleme ve onunla tanışma fırsatını vermiştir.
Bir bebek doğduğunda, ana babalar herhangi bir belirli doğum kusurunu derhal fark ederler. Oysa doğum lekelerine, özellikle küçüklerse, pek önem vermezler. Bu durum daha çok, bebeği inceledikleri sıradaki dikkatlerine bağlıdır. Bu ise, bebeği tekrar doğmuş belirli bir kişi olarak tanımlamaya verdikleri öneme göre farklılık gösterir. Alaska’nın Tlingit halkı ve Nijerya’nın Igbo halkı gibi bazı kültürlerde böyle bir tanımlamaya büyük önem verilir. Bu kültürlerde, örneğin, (geçmiş yaşamınızda) ünlü bir savaşçı veya başarılı bir tüccarsanız, ana babanızın kim olduğunuzu tanımlayabilmesi durumunda, tekrar doğan eski kişiliğin prestijinin bir kısmını tekrar elde edebilirsiniz. Bu ise doğum lekeleri bakımından bebeğin dikkatlice incelenmesini gerektirir. Alaska’daki ilk çalışmalarımdan, sırık totemi oymacısı olan yaşlıca bir Tlingiti hatırlarım; kabilesinde bebeklerin doğum lekelerini doğru biçimde inceleme tarzını bilen kimsenin kalmadığından şikayet ediyordu. Pek çok bebekte doğum lekesi bulmayı beklemeyen ve aramadıkları için de pek çoğunu gözden kaçıran Asya’daki Hintlileri duysa daha çok hayal kırıklığına uğrayabilirdi.
Bu vakaları araştırırken, çocuğun doğumundan hemen sonra veya en çok doğumdan sonraki bir iki hafta içinde doğum lekelerini fark edip açıklayan bir veya iki bilgili yetişkin olmasını talep etmekteyiz. Bazen bize, vücudunda bazısı doğum lekesi de olabilecek sayısız sinek ısırığı, kesik, yara bere ve çıban olan, diyelim 8 yaşında bir çocuk gösterilmiştir; anne ve baba bunlardan hangisinin ne olduğundan, varsa bile, bu işaretlerden hangisinin çocuk doğduğunda vücudunda olduğundan emin değillerdi.
Bir vakanın gelişiminde dördüncü özellik, çocuk (artık ona süje diyeceğiz) konuşmaya başladığında veya bundan kısa bir zaman sonra ortaya çıkar. Bir çocuk önceki yaşamı hakkında konuşacaksa, bunu hep 2 ila 4 yaşları arasında yapar. Pek azı, tutarlı olarak konuşmayı öğrenmelerinden önce anlatmaya başlayabilir. Anlatmak istediklerini yanlış telaffuz edebilir ve aktarabilmek için el ve yüz jestlerini kullanabilirler. Başlangıçta, telaffuz edebildiğinde onu açıklıkla anlayabilecek yegane kişiler olan ana babasına hiçbir anlam ifade etmeyen şeyleri söylerler. Pek az çocuk 4 yaşından sonrasına kadar konuşmaz. Lübnan’da 6 yaş civarındayken önceki yaşamıyla ilgili bazı rüyalar gören ve 12 yaşına kadar bu konuda hemen hemen hiçbir şey söylemeyen bir çocuğun vakasını inceledim, ama o bir istisnaydı.
Pek çok vakada, çocuk 5 ila 7 veya 8 yaşına gelinceye dek önceki yaşamıyla ilgili konuşmaya devam eder. Bu yaşa geldiğinde anıları genellikle solmuş, zayıflamış görünür. Oysa bu tam anlamıyla değerlendirilmesi zor olan bir meseledir ve görünen odur ki, bazı çocuklar önceki yaşamı hatırlamaya devam etmekte ama bunun hakkında konuşmayı kesmektedirler. Adeta, “saklanmakta”dırlar. Bu durum özellikle, çocukları ve kocası olduğu hakkında 8 veya 10 yaşlarına dek açıkça konuşan bir kız çocuğunun vakasında söz konusu olabilir; daha ileriki yaşlarda kız bunları anlatmaya utanır, sanki evli bir kadınmış gibi konuşmaya devam ederse, belki de şerefi tehlikeye girebilir.
Birçok çocuk geçmiş yaşamları hakkında çevrelerindeki yetişkinleri şaşırtacak bir yoğunlukla ve güçlü bir duyguyla konuşurlar. Bu çocukların pek çoğu başlangıçta geçmiş ve şimdiyi birbirinden ayırt etmezler ve önceki yaşamdan söz ederlerken şimdiki zaman fiillerini kullanabilirler. Örneğin, “Bir karım ve iki oğlum var. Agra’da yaşıyorum.” diyebilirler. Bazı çocuklar 50 veya daha çok değişik cümle kurduğu halde, diğerleri sadece pek az cümle kurar ama bunları çoğu kez sıkıcı bir şekilde tekrarlarlar. Bir diğer aşırı uç durum ise, ailelerinin (rüyalara veya doğum lekelerine dayanarak) ölmüş bir kişinin yeniden doğumu olarak tanımladığı çocuklar, tanımlanan bu önceki yaşamla ilgili hiçbir ifadede bulunmazlar.
Çocuğun anlattıkları arasında, neredeyse daima, bir önceki yaşamdaki ölüme dair açıklamalar vardır. Ölüm şiddet sonucu meydana geldiyse, bu özellikle görülür, ama ayrıca – daha nadiren- ölümün doğal yolla meydana gelmesi durumunda da görülebilir. Bunun dışında, çocuk genellikle önceki yaşamındaki ailesi hakkında bir şeyler anlatır. Söz konusu yaşamdaki ana babasını hatırlayarak, önceki yaşamdaki bu ana babayı şimdiki ana babasından ayırmak için“gerçek annem babam” gibi bazı tabirleri kullanabilir. Çocuk sık sık, anne babasından onu önceki ailesine götürmesini ister ve sıklıkla bunda ısrar eder. Er ya da geç ana babaların çoğu, kısmen çocuğu teskin etmek ve kısmen de çocuğun anlattıklarının doğruluğuna ilişkin meraklarını tatmin etmek amacıyla bu isteğe boyun eğerler. Çocuğun böyle şeyleri uydurduğunu ima eden tenkitçi komşular da ana babayı, çocuğu böyle iftiralara karşı korumaya teşvik ederler.
Eğer çocuk özellikle doğru isim ve adresler gibi yeterli ayrıntılar vermişse, çocuğun cümleleriyle yakından eşleşen yaşamın hangi merhumun yaşadığı olgular olduğunu belirlemek genellikle mümkündür. (Biz bunu “önceki kişilik” olarak isimlendiririz; bu terim, adı geçen kişiliği onaylarken artık fiziksel bedene bağlı olmayan dünyevi bir varlığın doğruluğunu kabul etmektedir; eşleşen hiçbir merhum bulunmasa da bu deyimi kullanabilirim, ama bu durumda terim sadece varsayımsal anlamdadır.) Eğer bir önceki kişiliğin yaşamının, çocuğun anlattığı cümlelere karşılık geldiği bulunursa, bu vakadan “çözülmüş” olarak bahsederiz. Oysa pek çok vakada, çocuğun cümleleri yeterince belirli olmadığından veya başka nedenlerden ötürü eşleşen hiç kimse bulunamayabilir. Bu tür vakalar ise “çözümlenmemiş”dir. Bunları yorumlamak zordur. Bunlar, çözülmüş vakalar ile pek çok bakımdan benzer özellikler gösterirler ama doğrulanmış ayrıntılar olmadığında fanteziden ibarettirler.
Eğer çocuğun ana babası çocuğun söz ettiği aileyi tanır veya bulursa, iki aile buluşup, çocuğun vermiş olduğu bilginin ne kadarının doğru ya da yanlış olduğunu karşılaştırırlar. Çocuk ayrıca kendiliğinden (veya istenildiğinde) önceki kişilik tarafından bilinen çeşitli kişileri, objeleri ve yerleri tanıyabilir. Bu tanımalara pek itibar etmem çünkü olaya dahil olan kişilerin istemeden de olsa çocuğa ipuçları vermeleri olasılık dahilindedir. Bu vakaları bildirenler söz konusu vakaları değerlendirişlerinde çocuğun bu türden tanımalarına büyük ağırlık verirler; –o ana dek çevresine toplanan seyirci kalabalığından dolayı muhtemelen korkuya kapılmış- olduğundan dolayı bu türden tanımada başarısız olmuş bir çocukla ilgili vakayı tamamıyla reddeden bir kişiyle tanışmıştım.
Bir vakanın gelişmesinde (meydana çıkarlarsa) bu ilk üç özellik –tekrardoğuşun öngörülmesi, haberci rüyaları ve doğum lekeleri veya kusurları- ana babanın zihinlerinde çocuğun önceki yaşamındaki kimliğine ilişkin bir kanaati kesinleştirir. Bu durum beraberinde, çocuğu tanımlanan kişinin önceki yaşamı hakkında cesaretlendirmeleri ve hatta çocuğun bu konuda konuşmasına yön vermeleri riskini getirir. Çocuğun varsayılan önceki yaşamı hakkında konuşmasını şiddetle teşvik ederek, aslında iyi bir vakaya zarar veren bir ebeveynin söz konusu olduğu bir kaç vaka biliyorum. Bu türden davranışların sıkça görülmesine karşı elimizdeki tek güvence, (Asya ülkelerinde) pek çok ana babanın, çocuğun anlattıklarına ilişkin sergilediği aldırmazlıktır. Bir çocuğun doğum kusuru varsa –reenkarnasyona inandıklarından- bu kusuru herhangi bir önceki yaşama bağlamaktadırlar, ama bunun hangi önceki yaşamdan kaynaklanabileceği onlar için pek önem taşımamaktadır. Dahası, çocuklarını önceki yaşamaları hakkında konuşmaya teşvik etmek şöyle dursun, önemli sayıda ana baba bu gibi açıklamaları örtbas etmek için önlem almaktadır. Hindistan’da bir dizi vakada ana babaların % 41’inin böyle davrandığını gördük. Ana babaların örtbas etme önlemlerinin ölçülebilir (gözlemlenebilir) bir etkisi yoktur. Bastırılmış olsun ya da olmasın, 5 ile 8 yaşına geldiklerinde, çocukların neredeyse hepsi, önceki yaşam hakkında konuşmayı kesmektedirler (ve onları unutmuş görünmektedirler). Örtbas etme çabaları, muhtemelen ana babaları teskin etmektedir.
Bu türden örtbas etme önlemlerinin birkaç sebebi vardır. Hindistan’da yaygın olarak, önceki yaşamları hakkında konuşan çocukların –buna dair herhangi bir kanıt yoksa da- kaderinin genç yaşta ölmek olduğuna inanılır. Ayrıca, ana babalar sıklıkla çocuğun tanımladığı önceki yaşamın içeriğine itiraz ederler; ana baba sosyal ve ekonomik anlamda orta seviyede iseler ve çocuk, daha üst seviyeli bir önceki yaşam hakkında konuşursa, çocuğun bir zamanlar çok sayıda hizmetçisi olduğu söyleyip tekrar tekrar övünmesini ve ana babasının sağladığı yiyecekleri ve giyecekleri aşağılamasını dinlemek istemeyebilirler. Aynı şekilde, bir sokak çöpçüsünün yaşamına veya pis bir cinayete dair daha düşük seviyeli bir yaşama ilişkin anlatılanlar da hoş karşılanmaz.
Yazarın Where Reincarnation and Biology Intersects adlı kitabından çeviren: Nur Alkış