Reenkarnasyon ile Biyolojinin Kesiştiği Yer 1. Bölüm

Reenkarnasyon ile Biyolojinin Kesiştiği Yer 1. Bölüm

Bu makale, Dr. Ian Stevenson’un “Where Reincarnation and Biology Intersects” adlı kitabından seçilen ve bir araya getirilen bölümlerden oluşturulmuştur. Bu kitap ve Dr. Ian Stevenson tarafından incelenen bu türden vakaların ayrıntılı biçimde raporlarını içeren iki ciltlik eseri tekrardoğuşun fiziksel kanıtlarına ilişkin bugüne dek yazılmış ve yayınlanmış en kapsamlı bilimsel araştırmadır. (Ruh ve Madde)

ARAŞTIRILDIKLARI pek çok ülkede, önceki bir yaşamını hatırladığını öne süren çocuklar bulunmuştur. Bu tür çocuklara ilişkin raporlar sıklıkla, reenkarnasyon inancının güçlü olduğu ülkelerde ortaya çıkar: Hindistan, Güney Asya’nın Budist ülkeleri, Lübnan’ın Şii kesimi ve Türkiye, Batı Afrika kabileleri ve Kuzey Amerika’nın kuzey batı yerlileri. Ayrıca Avrupa, Kuzey Amerika ve diğer yerlerden de pek çok (aslında daha az) vaka raporu bildirilmiştir. Bu türden ayrıntılı vakalardan 70 tanesini yayınladım. Son yıllarda meslektaşlarım da bunlar gibi 15 vaka raporu yayınladılar. 


Belirttiğim pek çok ülke ve kültürde özellikle bildirilmiş vakaları ele aldım. Özellikle kelimesini vakaların gerçekten oluşma derecesi hakkında pek az bilgimiz olduğunu vurgulamak için kullanmaktayım. 1970’lerde Kuzey Hindistan’ın bir bölgesindeki vakaların sistematik araştırması, hemen hemen 500 kişide bir kişinin önceki hayatını hatırladığını göstermiştir. Lübnan’da ve Kuzey Amerika’nın kuzey batısındaki yerliler arasında bu türden vakaların ortaya çıkış derecesinin yüksek olabileceği alanlar vardır, ama bu fikri saha araştırmalarıyla destekleyebilecek rakamlara sahip değiliz. 


Bu vakalar, daha önce belirttiğim, batılı olmayan ülkeler ve kültürlerde çok daha kolaylıkla bulunmaktadır. Bu ülke halklarının reekarnasyona olan güçlü inancı, bir önceki hayatı hakkında konuşmak isteyen bir çocuğa, batıdaki bir çocuğun aksine, inanmazlık veya azarlanma ihtimali olmaksızın izin vermektedir. Gerçi, Batılı olmayan bazı kültürlerde, Batılı olanlara kıyasla, daha çok gönüllü vaka bildiriliyor olmasının nedenlerinin bir çocuğa bir önceki hayatı hakkında konuşabilme izninin veriliyor olmasından çok daha derinlerde olduğuna inanmaktayım. Bu çalışmanın, böyle önemli bir konuyu ele almak için uygun olduğunu sanmıyorum. Yine de Batılı yazarlara şunları söyleyeceğim: Bir olgunun yakın çevrenizden çok Hindistan’da ortaya çıktığını düşünerek sizi ilgilendirmediği sonucuna varmak gibi bir hataya düşmeyin. Bunu iki nedenle söylüyorum: Birincisi, bir vaka siz (ya da ben) bilmeksizin, civarınızda meydana çıkabilir. İkincisi ve daha önemlisi ise, her nerede ortaya çıkarsa çıksınlar, bu vakaların açıklanmasında reenkarnasyonun en iyi yorum olduğu kanıtlanacak olursa, bunun hepimiz için önemli sonuçları olacaktır. 


Bu vakaların pek çoğunda kanıtlar esasen, vakayla ilgili anlatacakları olanların, vaka ortaya çıktıktan aylar ve hatta yıllar sonra kayda geçirilen ifadelerinden ibarettir. Bu vakalarla ilgili bilgi verenlerin anıları aradan geçen zaman nedeniyle zayıflamış olabileceğinden dolayıdır ki, vakaların doğruluğuna ilişkin ciddi kusurlar söz konusudur; daha kötüsü, bir vakada ilişkili iki ailenin anıları birbirine karışabilir ve çocuğun anlattıklarının doğruluğuna, hak ettiğinden çok itibar edilebilir. Bu zaafa ilişkin kaynakları abartmak mümkündür ama bunları görmezden gelmek de aptallık olur. Gerçi pek az sayıdaki vakada, vakanın ortaya çıkmasından sonraki haftalar içinde olay mahalline gitmişizdir ( biz derken, kendimi ve meslektaşlarımı kast ediyorum). Ve çok daha az vakada, –2.600 vakalık koleksiyonumuzun yaklaşık yalnızca % 1’inde– genellikle bizim takımın üyelerinden biri, bir çocuğun önceki bir hayat hakkında anlattıklarını, herhangi biri bu ifadeleri doğrulamadan önce, yazılı olarak kayda geçirmiş ve biz, daha sonra onların doğruluğunu incelemişizdir. 


1961’de Sri Lanka’ya ilk ziyaretim sırasında, bir önceki yaşamdan kaynaklandığı söylenen oldukça ciddi bir doğum kusuru taşıyan Wijeratne’nin vakasını inceledim. Birkaç ay sonra –dünyanın diğer ucunda, Alaska’da- Charles Porter ve Henry Elkin vakalarını inceledim. Alaska’daki vakalar, sırasıyla, bir mızrakla ve bir ateşli silahla öldürücü şekilde yaralanan Tlingitler ile ilgiliydi. Doğum kusurlarının ve doğum lekelerinin bu kadar erken ortaya çıkmış olmalarına rağmen, bu türden vakaların önemini tam olarak değerlendirmem pek çok yıl aldı. Bunu fark eder etmez, bu türden pek çok vaka raporunu tek bir geniş çalışmada toplamak için plan yaptım.


Doğum lekeleri ve doğum kusurları vakaları üç nedenle önemlidir. Birincisi, doğum lekeleri ve doğum kusurları, yukarıda bahsedildiği üzere, vakayla ilgili bilgi verenlerin yanılabilir hafızalarından çok daha objektif bir kanıt örneğini sağlamaktadır. Doğum lekelerini ve doğum kusurlarını gösteren fotoğraflarımız (ve bazen çizimlerimiz) vardır. Ve pek çok vakada, doğum lekesi (veya doğum kusuru) ile çocuk konuşabildiği yaşa gelince hatırladığını iddia ettiği yaşamı sürmüş ve ölmüş olan kişinin yarası arasında bir uygunluk oluşturabilecek türden, yazılı kanıt oluşturan tıbbi belgeler, genellikle otopsi raporlarımız vardır. Daha sonra açıklayacağım gibi, reenkarnasyon kavramının genelde Batı düşüncesinde ve özelde modern bilimde bir sorun oluşturmasına yol açan bariz zorluklara rağmen, doğum lekeleri ve doğum kusurlarına ilişkin bu vakalar, reenkarnasyon dışında kalan başka açıklamalarla kolayca izah edilememektedir. 


İkincisi, doğum lekeleri ve doğum kusurları, ölen –ve ölümden sonra yaşamaya devam eden- kişiliğin, daha sonra doğacak bebeğin formuna etki edebileceğine ilişkin kanıtların önemini açığa çıkarmaktadır. Böyle bir iddianın -önemi kadar- ciddiyetinin de farkındayım ve söyleyebileceğim tek şey, bu iddiaya, vakaların sunduğu kanıtlar yoluyla varmış olduğumdur.


Üçüncüsü (ve belki de en önemlisi), doğum lekeleri ve kusurlarıyla ilgili vakalar bize, diğerlerinde olmadığı halde neden bazı insanlarda doğum lekeleri olduğunu ve bazı insanların doğum lekesinin, herhangi bir yerde olacağına, niçin vücutlarının belli bir bölgesinde ortaya çıktığına dair mevcut herhangi bir açıklamadan daha iyi bir açıklama getirmektedirler. Doğum lekeleri vakalarına ilişkin elimizde mevcut olan bilgimiz ile bu iddiayı kıyaslayıp eleştirmemiz gerekir. Doğum kusurları üzerine yapılan araştırmalar bunların çeşitli nedenlerine ilişkin tanılar koymuştur: Genetik faktörler, bazı virüs enfeksiyonları ve kimyasallar (thalidomide ve alkol gibi). Oysa bunlar ve diğer kabul edilmiş sebepler, doğum kusurlarıyla ilgili vakaların yarısından azını açıklamaktadır (“Nedeni bilinmeyen” doğum kusurlarına ilişkin rakamlar % 43.2 ile % 70 arasında değişmektedir). 


Hatta tanımlanan tıbbi vakalar hesaba katıldığında bile, diğerlerinde olmadığı halde neden bazı insanlarda niçin doğum kusuru görüldüğüne dair modern tıbbın söyleyecek hiçbir şeyi yoktur. Şüphesiz, hastalığa yönelik indirgemeci ve mekanik yaklaşıma sahip olan modern tıbbın, bir insanı kendi vücudunun davranışsal ifadesinden daha fazla bir şey olarak ele aldığı nadiren görülür. Bu bakış açısına göre, bedenden başka hiç kimse yoktur. İşte bu yüzdendir ki, bir insan doğum kusuruyla doğmuşsa, doktorlar neredeyse her zaman bunu bir tesadüf olarak görürler. Bu çalışmada ele alınan vakalar ise, sözü geçen bazı doğum kusurları hakkında, bazı kişilerin neden kusurlu doğduğuna ve bir doğum lekesinin neden bir bölgede değil de başka bir bölgede olduğuna dair fikir vermektedir.


Bilimsel yayınlar için sağlam ama sert bir kural geçerlidir: Bir yazar vardığı sonuçları, bunları destekleyen kanıtları sunmadan önce ifade etmemelidir. Bu kuraldan saptım çünkü okuyucuların bu kitabı okurken, doğum kusurları ve lekeleriyle ilgili vakaların farklı üç öneme sahip olduğunu hatırlamaları gerektiğini düşünüyorum: Bu vakalar objektif kanıt türleri sağlamaktadırlar; bu vakalar bir dezenkarne kişiliğin daha sonra doğan bir bebek üzerinde etkisi olduğunu düşündürmektedirler ve bunlar, bazı durumlarda, bir kişinin doğum kusurunun neden belirli bir bölgede olduğunu anlamamıza yardım etmektedirler. 


Önceki paragraflarda doğum lekelerinden çok doğum kusurlarına değindim ve şimdi, doğum lekeleri hakkında başka bir şey daha söyleyeceğim. Doğum kusurlarından farklı olarak, hemen herkesin bir doğum lekesi vardır. Aslında, bir ankete göre, ortalama bir yetişkinin vücudunda 15’e yakın doğum lekesi bulunmaktadır. Gerçi, aynı bölgede ortaya çıkan doğum lekelerinin nesilden nesle aktarıldığını gösteren birkaç nadir şecere örneği dışında, neden bir kişinin bedeninin başka herhangi bir yerinde değil de belirli bir bölgesinde doğum lekesi olduğuna ilişkin hiç bir şey bilinmemektedir. Bu çalışmada ele alınan vakalar, tıpkı doğum kusurları için olduğu gibi, en azından bazı doğum lekelerine bir cevap önermektedir. 


Ayrıca, bu çalışmada tanımladığım doğum lekeleri hemen herkeste bulunan doğum lekesi çeşidinden farklıdır. Halk arasında ben ve doktorlar arasında nevi olarak adlandırılan bu ikinci grup, ciltte pigmentasyonun arttığı, daha koyu renkli küçük alanlardadır. Ele aldığım doğum lekesi vakaların bazıları bu tiptendir, ama çoğu bu tipten değildir. Aksine, bunlar büzülüp kırışmış, yara izini andıran ve tüysüz olan, genelde bunları çevreleyen dokudan ya daha kabarık ya da daha oyuk bir tarzda görünen ve pek azı ise pigmentasyonun azaldığı, daha açık renkli bölgelerdir. Bunlardan bazıları bebek doğduğu sırada kanamaktadır veya su sızdırmaktadır. Görünüşte nevi ve benleri andıranlar ise çoğu kez “alalade” benlerden daha genişlerdir ve sıklıkla en olmadık yerlerde ortaya çıkarlar. 


(1. Bölüm sonu)




Yazarın, Where Reincarnation and Biology Intersects adlı kitabından çeviren: Nur Alkış