Ölüm Üzerine

DÜNYA İNSANLIĞI İÇİN doğum ve ölüm iki büyük hakikat
olmuştur. İkisinin de hazırlığı büyük bir organizasyon işidir ve tesadüflere
dayanmaz. Ruhsal varlığın maddi evrene doğumu, genellikle büyük bir neşeyle
kutlanırken tekrar aslı vatana dönüşü için ise büyük üzüntüler yaşanmaktadır.
Koyu soğuk renklerle karşılanan ölümün, meleği sayılan Azrail de entropinin
yani çürümenin, sembolüdür. Herkes ondan korkar ve kimse bu meleğe eşlik etmek
istemez. Ölüm korkusu her varlıkta değişik düzeylerde de olsa bulunmaktadır. Ölüm
korkusunun belli bir oranda her varlıkta olması normaldir. Çünkü bizler
bedenimizi tehlikelere karşı korumakla yükümlüyüz. Bu bilgi hepimizin içinde
vardır. Ancak yaşamla özellikle maddeyle aşırı eşkoşmamız, ölümün bir son olduğunu
düşündürmüştür. Maddi zevklerden, sevdiklerimizden uzak kalma endişesi ölümün
kaygıyla karşılanmasına sebep olmuştur. Halbuki biz ötealeme geçen dostlarımızı
görmesek de onlar bizi algılamaktadır ve ötealemin imkanları dünyayla
kıyaslanamayacak zenginliktedir
Hz. Muhammet dahi en büyük
korkusunun kabir azabı olduğunu belirterek vazifesini layıkıyla yerine getirmeyle
ilgili endişe taşımıştır. Demek ki daha yüksek realitedeki insanın korkusu da
süptilleşmekte, kaba nitelikte korkular varlığın vazifesini yerine getirememe
endişesine bırakmaktadır. Varlık dünyada yaşarken, ancak idrak edebildiği
bilginin uygulamasını yerine getirmektedir. Ruhsal dünyada kararlaştırılan
amaçlar, dünya baskısıyla yolundan sapabilmektedir. Bu sapış insanı umutsuzluğa
karanlığa doğru çekmektedir. Ötealem için sembolize edilen cennet ve cehennem
kavramları her realite için geçerlidir ve insanın içinde bulunduğu hali ve
kendisine çektiği tesirleri sembolize etmektedir. Her alemde, cennetimizden ve
cehennemimizden yine bizler sorumluyuz. O yüzden Hz. Muhammet bir hadisinde
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın”
der ki bu bir kuantum düşünce anlayışıdır. Her iki alemin hakkını vermek
gerekir. Ölüm ve yaşam birbirini tamamlayan yin ve yang gibidir. Bir kağıdın
önü arkası gibidir. Birbirini tamamlar ve dengeler. Yaşamın hakkını vermek ötealeme
bizi en iyi şekilde hazırlarken, ötealemi bilmek, araştırmak yaşamı daha iyi
değerlendirmemizi sağlar.
Ölüme yakın deneyim
yaşayanlar, bedenlerinin dışına çıkıp bedenlerini dışardan izlemekte, büyük bir
genişleme huzur hissetmekte, bir tünelin içinden geçmekte, ışığa doğru
çekilmektedirler. Bazıları ölmüş yakınlarıyla veya ruhsal bir rehberle
karşılaşmaktadır. Çok güzel manzaralar görmekte ve dünyada olmayan olağanüstü
güzellikte müzikler dinlemektedirler. Ölüm anında öylesine büyük bir sevinç ve
vecd hali yaşanmaktadır ki geri dönen kişilerin yaşamlarında 360 derece değişim
olmaktadır. Özellikle bazı insanlar böylesi bir güzelliği dünyada bulamadıkları
için bazen tekrar bu deneyimi yaşamak istemektedir. İntihara veya alkolikliğe
eğilimli olabilmektedir. Halbuki ruhsal dünyanın daha iyi bir yer olduğuna
karar verip intihar etmek doğru bir davranış değildir, kişinin daha ağır
karmalarla karşılaşmasına sebep olur.
Ölüm
bir başka aleme doğmaktır ve bu alem burayla kıyaslanamayacak güzelliktedir
elbette. Çünkü orası ruhsal alemdir. Ruhsal alemin zaman mekan kavramı burası
gibi değildir. Varlık düşündüğü anda düşündüğü yerdedir. Aslında dünya ve
ötealem iç içedir. Havanın suyun, suyun havanın içinde oluşu gibi. Tıbbın
gelişimiyle de artık ölümden sonra da şuurun devam ettiği iyice ortaya
çıkmıştır. Aslında ölüm yoktur sürekli başka bir hale doğuşlar vardır.Varlık
için yokluk söz konusu olamaz. Bizim bunu anlamamız mümkün değildir. Her şey
enerjidir ve hiçbir enerji de kaybolmaz. Toprağın altındaki bedenimiz bile
başka hallere dönüşür. Düşüncelerimiz, sözcüklerimiz ve hareketlerimiz hiçbir
yere kaybolmaz. Fizik bedenden ayrıldıktan sonra da, bütün bunlar ruhta kayıtlı
olarak kalır.
Ölüm
olayı büyük bir organizasyon işidir .Ruhsal varlığımız öleceği zamanı bilir.
Bir cinayette bile ölenle öldüren arasında anlaşma vardır. Töre cinayetlerinde
öldürme tatbikatını yaşamak isteyen varlıklar bir araya toplanmıştır .Öldürülen
bir kere ölür ama öldüren hem bu hayatta hem ötealemde defalarca vicdan azabı
çeker. İdam olayı kimi zaman, varlığın vicdani hesaplaşmasını bu hayatta
çözmesine fırsat vermez. Grup ölümlerinde ötealem geçişi, birlikte yapılır. Bu
birlikteliğin dünya üzerinde de etkisi yüksek olur. Sözgelimi deprem, sel
felaketleri toplumun uyanmasına katkıda bulunur. Ailelerin olaya katlanmasına
destek oluşturur.
Başka bir boyuta geçerken, büyük
bir yardım yaşanır. Kişinin bu yeni aleme kendini
hazırlaması, dünyasal hesaplarını bitirmesi iyi olur. Dünyaya aşırı bağımlı
olmamız ötealeme uyumumuzu zorlaştırır. Aynı şekilde ölen yakınlarımız için
büyük yas içinde olmak veya sürekli negatif düşünceler için de olmak da ötealeme
geçen insanları etkiler. Belli günlerde periyodik olarak yapılan mevlitler,
ölenin ruhsal yardım almasını sağlamak için ortak aura oluşturmaktadır. Onları
mezarda aramak, anmak gerekli değildir. Tabi ki varlık bedeniyle veya surun üflenmesiyle
eşkoşmamışsa...
Ölüm
anında neler yaşanacağı varlığın gelişimiyle paraleldir. Her ölüm şekli de
varlığı ayrı geliştirir. Bazı acı uzun süreçler varlığın arınmasına negatif
tortularının temizlenmesine katkıda bulunur. Varlığının seçimidir tüm bunlar.
Bazı
varlıklar öldüklerini hemen fark etmez . Kendini dünyadaki kimliğinde görür.
Tüm hayat, film şeridi gibi holografik olarak yeniden yaşanır. 1-2 saniyede 60
yıllık hayat tam anlamıyla yeniden değerlendirilir. Bayılma veya ÖYD
deneyimlerde yaşanan bu durum yanlış hatırlamalardan psikonevrotik bir durum
oluşmuşsa kişinin tedavisine yardımcı olmaktadır. Çünkü kişi yaşamını bütünsel
ve objektif olarak seyreder.
Pasif Dönem
Varlığın Kendisiyle Hesaplaşması
Yaşam ile ölüm bir kumaşın iki yüzü gibidir ve birbirini etkiler. Yaşarken ben kimim, ne yapıyorum sorusunu sorabilmek gerekir. Gerçek mutluluk hayat planımıza uyumlu hareket etmekle olur.
OTOMATİK İMAJİNASYON