DAVETSİZ ENERJİLERİNİZE DİKKAT!

Özellikle son yıllarda yediden yetmişe hepimiz“enerji”yle yatar kalkar olduk…
Kuantum,
Reiki ya da diğer hangi başlık altında
olursa olsun, hızlanan evrimle birlikte kadim varlıksal bilgiler ortaya süratle
dökülmeye devam ederken, biz de içinde
yüzdüğümüz gezegenin aslında bir titreşim denizinden ibaret olduğunu, yaratılan
her vibrasyonun birbirini an be an etkilediğini her geçen gün daha iyi anlamaya
başladık.Bir insanın kendisinin
ve varlık alanına çıkmış diğer tüm varlıkların aslında titreşimden ibaret
olduğunu “gerçek bir idrakle kavraması” hayatı yaşama biçimini çok ama çok
farklılaştıracak bir olgudur. Eğer,
“yapabilmek için olmak, olmak için de bilmek” gerekiyorsa, o halde “olmak” için
bilmenin, bilmek için “iyi bilenlerin” izleğini sürmenin de peşini
bırakmamak lazım.
Türkiye’de
ruhçuluğun doğuşu ve gelişimini, enerji konularının açılımlarını
izlemeye-araştırmaya başladığım ilk günden beri girip çıktığım değişik
odaklarda sayısız insan tanıdım.
Bir
yandan pozitif ilimle uğraşırken, diğer yandan yaşamın laboratuvarlara
sığmayacak bir tarafı olduğu sezgisiyle beş duyu ötesine taşan boyutu
araştırmaya ve bulduklarını paylaşmaya özveri koymuş insanların izleğini sürdü
yüreğim.
Bunlardan
birisiyle, çok değerli eski bir dostla geçenlerde “davetsiz enerjiler” (spirit
attachment) üstüne sohbet ettik.
Bilindiği
gibi, “davetsiz enerjiler” konusunda ortalarda dolaşan uçuk kaçık bilgi çok.
Meseleyi ruh çağırma, cinler-periler basması muhabbetinden daha farklı bir
düzlemde, enerjilerin etkileşmesi çerçevesinde ele almak istediğim için,
konuyla ilgili geçtiğimiz aylarda bir seminere katılan dostumla konuyu irdeledik.
Sevgili
Oya Timurdoğan İzmir’li bir diş hekimi; “Anneme ruhçu olduğumu söylemeyin, o beni
aslında diş hekimi biliyor!” diyenlerden… Şaka bir yana, kendisi uzun yıllardır
diş hekimliğiyle aynı önemde tuttuğu ruhsal araştırmalarına devam ediyor,
konferanslar veriyor, makaleler yazıyor, bireysel danışmanlık veriyor ve
katılmaya devam ettiği seminerlerle kendi gelişim yolculuğuna devam ediyor.
Aynı zamanda İzmir Ruhsal Araştırmalar Derneği üyesi.
Geçtiğimiz
aylarda İstanbul’da yapılan; obsesyon, ruh kaybı, huzursuz ölüler ve
dolayısıyla davetsiz enerjilerin irdelendiği bir seminere katıldığını
öğrendiğim dostumla söyleşi oldukça ilginçti; bu bilgileri sizlerle de
paylaşmayı istediğim için aşağıdaki yazı ortaya çıktı:
Kimmiş
bakalım bu “davetsiz misafirler?!”
OT: Bir insanın enerji alanına girmiş, aslında kaynağı
o insana ait olmayan çeşitli enerji formlarına “davetsiz enerjiler”, ya da
“ruhsal eklentiler” denir…
Bahse konu davetsiz enerjiler başka bir varlığa ait
bir “düşünce formu” olabileceği gibi (öfke, kızgınlık, kıskançlık vs. ), fizik
olarak dünyaya bedenlenemeyen başka yaşam formları şeklinde de olabilir. Ölmüş
olduğu halde herhangi bir nedenle ışığa gidemeyip psişik atmosferin dünyaya
yakın kısmında takılı kalmış olan “bedensiz bir varlık” formu da olabilir.
Bu bir enerji meselesidir; ve bu enerjiler enerji
alanına tutundukları kişiyi, öyle veya böyle, bir şekilde etkilerler. Bazı
kişiler bu etkilerin ne olduğunun farkındayken, bazı kişiler hiç farkında
olmayabilir.
Öncelikle “davet ettiğimiz” enerjiler hakkında birkaç
söz edeyim istersen... Bu enerjiler yaşam yolumuzda bizimle birlikte yürüme
kararı almış ruhsal rehberlerimiz olabilir. Onlar, biz onları hatırladığımızda
bize uzanmaya hazır varlıklardır. Şifacılıkla uğraşan dostlarımız da şifa
uygulaması sırasında ruhsal rehberlerini, şifacı büyük atalarını davet eder,
onlardan yardım diler. Yaşam yolumuzda ilerlerken, bizden daha güçlü, ulu
olduğuna inandığımız sistemlere doğru uzanır destek bekleriz; farkında olarak
ya da olmayarak davet ettiğimiz enerjilere ev sahipliği yaparız.
Bir diğer davetlilerimiz de, düşünerek çağırdığımız ölmüş atalarımızdır.
Ölmüş olan annemiz, babamız, anneannemiz, babaannemiz, dedelerimiz, güven
duyduğumuz büyük atalarımızdan bizleri hatırlamalarını isteriz. Onları sevgiyle
yad ederken, çıkmazlarımızda “Gel de gör, bak ne haldeyim; ben bu durumları
niye yaşıyorum; bana yardım et, güç gönder!” diyerek onlara seslenerek çağırmak yönelimine
gireriz…
Yaşam yolumuzda ilerlerken, bazı enerjiler bizim de
onlara uzanmamız sonucunda bizimle birlikte
yol almaya karar verip bize eşlik edebiliyorlar. Biz bunların varlıklarını
hissedemeyebiliyor; kendimize ait sandığımız bazı davranışların, kararların
onların itilimiyle meydana geldiğini fark edemiyoruz.
Ancak anlamlandıramadığımız-aşamadığımız bir durumla karşılaştığımızda, konuların enerjetik
yönünü de bilen bir uzman kişiye danıştığımızda karşımıza bu tür etkileşimlerin,
bağlantıların gerçekliği çıkabiliyor.
JÖ:
Bu enerjiler hakkında biraz daha bilgilenebilir miyiz?
OT: Artık çok iyi biliyoruz ki evrende hiçbir şey
yok olmuyor. Bu düşüncelerimiz için de geçerli. Düşüncelerimiz de dünya sistemi
içerisinde, ince titreşimli alanlarda, belli formlar oluşturuyor. Bunlara teozofik
literatürde formpanse denirken, yeni
ekolde de psikonoetik deniyor. İşte
bu düşünce formlarının enerji yoğunluğunun ne olduğu önemli; yoğunluğuna göre bu
enerjilerden az ya da çok etkilendiğimiz bir gerçek.
Büyü olarak nitelendirilenler de birer enerji formu
aslında. Yüzyıllardır birçok kavim, kabile, uygarlık beyaz ya da kara büyü
üzerinde çalışmış. Bütün bunlar birer düşünce formu olarak dünyanın ince
titreşimli bölgelerinde yer etmiş. Zaman
zaman bu olumsuz titreşimlerden etkilendiğimizi de yaptığımız çalışmalarda gözlemleyebiliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde hipnotik uygulama ile çalıştığım
kişi kendi üzerinde büyük bir göz algıladığını; bu gözün çocukluğundan beri
onunla birlikte olduğunu söyledi. Detaylandırdığımızda bunun, nazar dediğimiz düşünce formunun kişi
üzerindeki etkisine dair çok güzel bir örnek olduğunu kavradık. Bu ve benzeri düşünce
formlarını da üzerimizde taşımaya, etkisinde kalmaya devam edebiliyoruz.
JÖ:
Bu tür enerjilerin çekim alanı nasıl oluşuyor; biz mi yaratıyoruz?